m.-fatih-çıtlak-yol-nedir-çantalık
Türk edebiyatında esmâ-i nebî, sîre, mevlid, mi‘racnâme, mu‘cizât-ı nebî, hilye, kırk hadis gibi türler arasında örnekleri en bol ve yaygın olan na‘t XI. yüzyıldan itibaren Türkler’in yaşadığı hemen bütün bölgelerde yazılmış, günümüze kadar da kuvvetli bir gelenek halinde devam etmiştir. Sayıları binlerle ifade edilebilecek olan na‘tlar ayrıca bestelenerek cami ve tekkelerde okunmuş, birçok beyti hattatlar eliyle levhalara nakşedilip mescid, dergâh, ev ve dükkân gibi mekânları süsleyen birer sanat eseri olarak itibar görmüştür.
Şairleri na‘t yazmaya sevkeden çeşitli sebeplerin başında Hz. Peygamber’e duyulan sevgi gelir. Kur’ân-ı Kerîm’in birçok âyetinde ahlâkı ve üstün şahsiyeti methedildiğinden Cenâb-ı Hakk’ın da habibi olan Resûl-i Ekrem’e duyulan bu sevgi aynı zamanda Allah’ın arzusuna uymayı ifade etmektedir. Na‘t yazma geleneğinde bir diğer husus Resûlullah’ın şefaatine nâil olma isteğidir. Kâ‘b b. Züheyr’in Ḳaṣîdetü’l-bürde’yi yazmak suretiyle Hz. Peygamber’in affına mazhar olması gibi şairler de na‘tları ile Resûl-i Ekrem’in mahşerde tecelli edecek olan şefaatini ümit etmişlerdir. Hemen bütün na‘tlarda yer almış olan bu motif, na‘t türünün aynı zamanda bir istişfâ ve istimdad (şefaat ve yardım dileği) ifadesi özelliğini göstermektedir.
Yazılmasında bu gibi âmillerin önem kazandığı na‘tlar, İslâm edebiyatları çerçevesinde zamanla birtakım kuralları olan bir gelenek halini almıştır. Dinî, ilmî ve edebî hemen bütün eserlere “hamdele” ve “salvele” ile başlanması âdeti bir süre sonra bunların yanında na‘tlara da yer vermeye yol açmıştır. Divan ve mesnevilerde ise tevhid ve münâcâttan sonra bir na‘tın varlığı hemen hemen zaruret sayılmıştır. Bazı mürettep divanların doğrudan doğruya na‘t ile başladığı, bunun yanında bazı şairlerin divanlarının mukaddimesinden itibaren hemen her bölümünde na‘ta yer verdikleri görülmektedir. Nitekim kaside, gazel, mesnevi, kıta, müstezad, terciibend ve terkibibend, musammat, rubâî, tuyuğ, müfred ve mısra şeklinde pek çok na‘t örneği bulunmaktadır. Divan şiirinde örneği nâdir görülen müsebba‘, müsemmen ve muaşşer gibi musammatlarla kaleme alınan na‘tlar şairlerin na‘t yazma ve bu vadide yenilik getirme gibi gayretlerinin göstergesidir. Divanların gazeliyyât bölümlerinin kafiyelere göre sıralanması usulünde her harf başlığından sonra tevhid, münâcât ve na‘t mahiyetinde olanların öncelikle yer alması da bir gelenek olmuş ve kafiye harfini belirten başlığın hemen arkasından ilk gazelin na‘t olmasına dikkat edilmiştir (Nazîm ve Şeyh Müştak Baba divanlarının gazeliyyât bölümünün tamamında, Hamdullah Hamdi, Zâtî, Fuzûlî, Hayâlî, Rûhî-yi Bağdâdî, İffet-i Bursevî ve Nigârî de bazı gazellerinde bu kuralı uygulamıştır).
Na‘tlarda şairler Hz. Peygamber’i tarif ve tavsif için divan şiirinin bütün söz sanatlarını, belâgat kurallarını ve geleneğin kültür birikimini kullanarak hünerlerini gösterme imkânını bulmuşlardır. Bununla beraber Kur’ân-ı Kerîm’i Resûlullah’ın şanını âleme ilân eden bir methiye kabul ederek Allah’ın övdüğü o yüce zâtı methetmekteki âcizliklerini de itiraf etmişlerdir. Fahriyelerde kendilerini öven şairler, na‘ta gelince Allah kelâmı ile övülen bir şahsı methetmeye güçlerinin yetmeyeceğini ifade eder. Samimi bir sevginin ürünü olan na‘tlar bu özellikleriyle çok defa hitâbî bir üslûpla kaleme alınmış lirik şiirlerdir.
Muhteva itibariyle na‘tlarda Hz. Peygamber’in isim ve sıfatları, kâinatın efendisi, yaratılışın gayesi ve Allah’ın habibi oluşu, örnek ahlâkı, üstün vasıfları, fizikî özellikleri, mûcizeleri, diğer peygamberlerden üstünlüğü âyet ve hadislere dayanılarak dile getirilir; son bölümlerde şair günahkârlığını itiraf edip şefaat talebinde bulunur. Ardından kıyamet gününün tasviri, o çetin günde şefaat yetkisinin yalnız Peygamber’e ait olduğu, zira onun âlemlere rahmet olarak gönderildiği vurgulanır.
Türk edebiyatında ilk na‘t örneğine Kutadgu Bilig’de rastlanmaktadır. Yûsuf Has Hâcib ile başlayan bu gelenek Edib Ahmed Yüknekî’nin Atebetü’l-hakāyık ve Ahmed Yesevî’nin Dîvân-ı Hikmet’inden sonra Anadolu sahası dışında pek çok şair tarafından devam ettirilmiştir. Çağatay edebiyatında Ali Şîr Nevâî, divan ve mesnevilerinin tamamında ve mensur eserlerinde yer verdiği pek çok na‘t örneğiyle na‘t şairi unvanına lâyık görülmüştür.
Anadolu sahasında Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin Farsça, Yûnus Emre’nin Türkçe na‘tlarıyla bu tür XIII. yüzyıldan itibaren edebiyatın vazgeçilmez bir türü halini almıştır. XVII. yüzyıldan başlayarak sadece nat‘lardan ibaret divanlar tertip edildiği görülmektedir. Nazîm’in beş mürettep divanında değişik nazım şekillerinden toplam 297 na‘t bulunmaktadır. Neccârzâde Rızâ’nın beş bölümden oluşan divanının büyük kısmını gazel tarzında yazılmış na‘tlar teşkil eder. XVIII. yüzyıl şairi Salâhî Uşşâkī’nin üç divanındaki şiirleri arasında 201 na‘t vardır. Aynı gelenek XIX. yüzyılda Seyyid Mehmed Tevfik, Mehmed Fevzi Efendi ve Nazîfî’nin eserlerinde devam etmiştir.
Kaynak ve devamı için: https://islamansiklopedisi.org.tr/nat#2-turk-edebiyati
...
https://www.youtube.com/watch?v=ehzdqo4wZ0k
Transaction
Created
2 weeks ago
Content Type
Language
video/mp4
tr