LBRY Block Explorer

LBRY Claims • ebubekir-sifil-cennete-girmenin-en-kısa

2e957b3d029a6ad4446a5521d44ba860d9531076

Published By
Created On
9 Jul 2023 07:24:20 UTC
Transaction ID
Cost
Safe for Work
Free
Yes
Ebubekir Sifil - Cennete Girmenin En Kısa Yolu
Kays b. Kesîr anlatıyor: Medine"den bir adam Dımaşk"ta bulunan Ebu"d-Derdâ"nın yanına geldi. Ebu"d-Derdâ ona, “Kardeşim, seni buraya getiren nedir?” diye sordu. Adam, “Senin Resûlullah"tan (sav) naklettiğini öğrendiğim bir hadis.” cevabını verdi... Bunun üzerine Ebu"d-Derdâ dedi ki, “Resûlullah"ı (sav) şöyle derken işittim: "Kim ilim için yola çıkarsa Allah ona cennete giden yolu kolaylaştırır. Melekler, hoşnutluklarından dolayı ilim talebesine kanatlarını serer. Sudaki balıklara varıncaya kadar yer ve gök ehli âlim kişinin bağışlanması için Allah"a yakarır. Âlimin, âbide (ibadet edene) üstünlüğü, (parlaklık, görünürlük ve güzellik bakımından) ayın diğer yıldızlara olan üstünlüğü gibidir. Kuşkusuz âlimler peygamberlerin vârisleridir. Peygamberler miras olarak ne altın ne de gümüş bırakmışlardır; onların bıraktıkları yegâne miras ilimdir. Dolayısıyla kim onu alırsa büyük bir pay almış olur." ”
(T2682 Tirmizî, İlim, 19)

İlim ve Kur’ân yolunda gayret göstermek, insan nesline yapılabilecek en mühim hizmetlerden biridir. İnsanın dünyaya âit bedenî varlığını devâm ettirebilmesi için maddî gıdâlar nasıl zarûrî ise, ebedî hayattaki saâdetini sağlayacak olan rûhî ve mânevî gıdâlar da aynı şekilde zarûrî ve elzemdir. Kur’ân-ı Kerîm’de beyân edildiği üzere, bir insanın maddî hayâtını kurtarmak, bütün insanlığı kurtarmak gibi bir ecir kazandırırsa,[1] bir gönlü ihyâ etmek ve bir kişinin mânevî hayâtını kurtarmak gibi ulvî hizmetlere Cenâb-ı Hak, kim bilir ne büyük mükâfatlar ihsân eder. Zîrâ insanın yaratılış maksadı dünyada ebedî kalmak değil, mâneviyâtını takviye ederek âhiret âlemine hazırlık yapmaktır. Onun maddî bedenini beslemesi bile, hayâtiyetini sürdürerek rûhî tekâmülünü gerçekleştirme ve dolayısıyla da ebedî saâdete hazırlanma gâyesine mâtuftur.

Cenâb-ı Hakk’ın ilim sâhibi olduğunu, gizli açık her şeyi bildiğini ifâde eden pek çok güzel ismi mevcuttur. Kul, Allâh’ın ilim sıfatından nasîb alma gayreti içinde olmalıdır. Çünkü ilim, en büyük hazine ve en mühim kuvvettir. Şeyh Sâdî’nin ifâde ettiği gibi; “Her kim bilgili ise, kuvvetli olur.”

İlmin, sadece sâhibine değil, başka insanlara ve hattâ canlı-cansız bütün varlıklara da faydası dokunur. Zîrâ hak ile bâtılı ayırmanın en mühim vâsıtası ilimdir. İlm-i nâfî ile meşgul olmak, Allah rızâsını kazanmak için tutulan en iyi yol ve en üstün ibâdettir.

İslâm, cehâletin her çeşidini reddetmiş ve kınamıştır. Çünkü cehâletin her türünde küfür ve isyandan bir hisse vardır.

Hazret-i Osman -radıyallâhu anh- şöyle buyurmuştur:

“Cehâlet öyle bir binektir ki, üzerine binen zelil olur, arkadaşlık yapan yolunu kaybeder.”

Şunu da unutmamak gerekir ki bütün ilimler, Cenâb-ı Hakk’ın kâinâta koyduğu kâideleri (yâni sünnetullâh’ı) tespit gayretinden ibârettir. Öyleyse hakîkî ilim sâhibi olmak, o kâidelerden hareketle hikmet ve sırlara intikal edebilmek ve hattâ orada da takılı kalmayıp o hikmet ve sırların mutlak menbaına ulaşabilmektir. Nitekim Mevlânâ Hazretleri, zâhirî ilimlerin deryâsındayken yaşadığı hâlini “hamdım”, hikmet ve sırlara vâkıf olduğu zamanları “piştim”, kâinat kitabının sayfalarını çevirerek vardığı mârifetullah devresini de “yandım” diye ifâde etmiştir.

Bütün ilimlerin kaynağı ve hazinesi ise mukaddes kitâbımız Kur’ân-ı Kerîm’dir. Bu sebeple en şerefli amel, Kur’ân öğrenmek ve onun tâlimiyle meşgul olmaktır. Fahr-i Kâinât Efendimiz şöyle buyurmuştur:

“Kur’ân-ı Kerîm, öyle bir kelâm-ı ilâhîdir ki o, vukû bulacak her türlü fitneye karşı insanı selâmete erdirir. Onda sizden öncekilerin haberleri, sizden sonrakilerin durumları, insanlar arasında meydana gelecek hâdiselerin hükümleri vardır. O, hak ile bâtılı birbirinden ayırır, mâlâyâni değildir. Kendisini terk eden azgını Cenâb-ı Hak helâk eder. Onun dışında hidâyet arayanı, Allah dalâlete düşürür. O, Hak Teâlâ’nın sapasağlam ipi, zikr-i hakîmi ve sırât-ı müstakîmidir. Kendisine bağlananlar hiçbir zaman sapmaz, onu söyleyen diller yanılmaz. Âlimler ona doyamaz. Çok tekrar edilmekten dolayı tâzeliğini asla kaybetmez. İnsanları şaşırtan mûcizevî husûsiyetleri bitip tükenmez. Cinler, onu dinledikleri zaman; «...Gerçekten biz, hayranlık veren bir Kur’ân dinledik...»[3] demekten kendilerini alamamışlardır. Kur’ân’a dayanarak konuşanlar doğru söylerler. Onunla hüküm verenler isâbet ederek âdil davranırlar. Onu tatbik edenler ecir kazanır ve ona çağıranlar dosdoğru yolu bulurlar.” (Tirmizî, Fedâilü’l-Kur’ân, 14/2906; Dârimî, Fedâilü’l-Kur’ân, 1)

Hasan-ı Basrî Hazretleri de şöyle der:

“Allah Teâlâ yüz dört kitap indirmiştir. Bunların bütün ilimlerini dördünün içinde toplamıştır: Tevrat, İncil, Zebur ve Kur’ân. Sonra diğer üçünde bulunan ilimleri de Kur’ân’a derc etmiştir.”[4]

Kaynak ve devamı için: https://www.islamveihsan.com/ilim-ogrenmek-ve-kuran-ogretmek-ile-ilgili-ornekler.html
...
https://www.youtube.com/watch?v=OawNUaSc3OE
Author
Content Type
Unspecified
video/mp4
Language
Open in LBRY

More from the publisher

Controlling
VIDEO
EBUBE
Controlling
VIDEO
M. FA
Controlling
VIDEO
EBUBE
Controlling
VIDEO
M. FA
Controlling
VIDEO
M. FA
Controlling
VIDEO
M. FA
Controlling
VIDEO
M. FA
Controlling
VIDEO
ÜSTA
Controlling
VIDEO
M. FA