MALINI ALLAH YOLUNDA SARFEDENLER: Aliyyü’l-Murtazâ (kerremallâhü vecheh) Hazretlerinin dört dirhemi vardı. Bunun bir dirhemini âşikâre, bir dirhemini gizli tasadduk etti. Bir dirhemini karanlık gecede, bir dirhemini de gündüz tasadduk etti.
Resûl-i Ekrem (s.a.v.) Hazretleri, tasaddukta niçin böyle bir yol tuttuğunu Hazret-i Ali’ye suâl ettiğinde, cevâben: “Sadaka verme usûlünün dördünü de tatbik ettim ki, bunlardan biri kabul olur da Allâh’ın rızâsına kavuşurum” dedi.
Bunun üzerine Hak Sübhânehû ve Teâlâ Hazretleri şu âyet-i kerîmeyi indirdi (meâlen): “Mallarını gece ve gündüz, gizli ve açık olarak hayra sarfedenler için Rableri nezdinde ecirleri vardır; onlar için ne korku olacak ne de üzüleceklerdir.” (Bakara Sûresi, âyet 274)
Keşşâf Tefsîrinde geçtiğine göre bu âyet-i celîle Hz. Ebûbekr-i Sıddîk (radıyallahü anh) hakkında nâzil olmuştur ki O, bin altını gece, bin altını gündüz, bin altını gizli, bin altını da açıkça tasadduk etmişti. (Tefsîr-i Mevâkib, Fazilet Neşriyat)
ORUCU BOZUP DA SADECE KAZÂ İCAB ETTİREN ŞEYLER
- Oruç hatırında iken boğazına birşey kaçmak.
- Ağzına aldığı veya burnuna çektiği su, hata ile boğazına kaçmak.
- Unutarak yedikten sonra, orucu bozulmadığı halde bozulduğunu zannederek bilerek yemek ve içmek.
- Ağzına giren kar veya yağmur suyunu istemeyerek yutmak.
- İğne vurdurmak.
- Burnuna ilaç çekmek.
- Kulağına yağ akıtmak.
- İmsak vaktinin girmediğini sanarak sahur yemek.
- Güneş battığı zannı ile iftâr etmek.
- Dişi kanayıp kanı, tükrüğünden fazla veya tükrüğü ile müsâvî olduğu halde yutmak.
- Buhur yakıp, dumanını boğazına kaçırmak (içine çekmek). (Muhtasar İlmihal, Fazilet Neşriyat)
...
https://www.youtube.com/watch?v=dnmYb0V5LDs
Hastalıktan perişan olmuş bir adam doktora gitti. Hasta
doktora,
''Nabzıma bak da derdimi anla'' dedi.
Doktor hastanın nabzına baktı, kalbini dinledi, iyice muayene
etti. Hastanın ölümünün yakın olduğuna karar verdi. Hiç ümit
yoktu. Hastaya,
''Sana ne ilâç gerekir ne de perhiz. Gönlün ne istiyorsa onu
yaparsan, hastalığın iyileşir'' dedi.
Hasta, doktorun tavsiyesine sevindi. Ferahlamak için ırmak
kenarına gezinti yapmaya gitti.
Irmak kenarında bir sûfî de oturmuş, elini yüzünü yıkıyordu.
Çok güzel bir ensesi vardı. İçine, o güzel enseye bir sille
vurmak isteği düştü. Doktor da gönlüne geleni yapmazsan,
derdin artar demişti. Silleyi indirmezse dertlenecekti.
Sûfînin yanına yaklaşıp, ''yâ Allah'' diye bir nâra atarak
tokatı patlattığında, şırrak diye bir ses ortalığı inletti.
Sûfî kızgınlıkla yerinden fırladı.
''Ahlâksız adam! Ben sana ne yaptım?'' deyip, o da bir tokat
aşkedeceği zaman, baktı ki adam ayakta zor duruyor. Vursa
elinde kalacak. ''Yâ sabır'' diyerek kısas yapmaktan vazgeçti.
Yakasından tutup, doğru hâkimin huzuruna götürdü. Davasını
anlatıp, şikâyetçi olduğunu söyledi. Hâkim, adamın hasta
haline acıdı. Fazla ceza vermek istemedi. Hasta adama sordu:
''Yanında ne kadar paran var?'' Hasta,
''6 kuruştan başka bir şeyim yok'' dedi. Hâkim,
''O paranın 3 kuruşunu kendine ayır, 3 kuruşunu da senden
şikâyetçi olan sûfîye ver'' diyerek hükmünü verdi.
O sırada hasta adamın gözü, hâkimin ensesine kaydı. Hâkimin
ensesi, sûfîninkinden daha da güzeldi. ''Enseye sille vurmanın
cezası da azmış'' diyerek, hâkimin yanına yaklaştı. Kulağına
bir şey söyleyecekmiş gibi yaparak, okkalı bir silleyi de
hâkimin ensesine yerleştirdi.
Öfkeyle yerinden kalan hâkime,
''Al şu 6 kuruşu, aranızda bölüşün. Ben gidiyorum'' dedi.
Hâkim,
''Buraya gel, seninle daha işimiz bitmedi'' deyince, hasta
adam,
''Hakim bey! Şüphe yok ki senin verdiğin bütün hükümler
adalete göredir. Olaylara ve kişilere göre değişmez. Hükmünde
yanlışlık, haksızlık olmaz'' dedi.
Hâkim,
''Bu da bize kaderin sillesi'' diyerek adamı serbest bıraktı.
***
Kendine yapılmasını istemediğin bir şeyi, kardeşine de yapma.
Başkası için kazdığın kuyuya, kendinin de düşebileceğini
unutma.
...
https://www.youtube.com/watch?v=o_gotvjLczA